31 Mayıs 2008 Cumartesi

LAMBDAİSTANBUL HEP OLACAK... İSTESENİZ DE İSTEMESENİZ DE...

İÇİMDEKİ AYI KARDEŞİN BLOGUNA BAKAYIM DEDİM VE BAWER'IN Kİ TANIŞIRIZ KENDİSİYLE, YAZISINI GÖRDÜM. SORMADIM AYNEN KOPYALADIM YAZIYI BURAYA, KIZMAZLAR HERHALDE...


BİA Haber Merkezi - İstanbul
31 Mayıs 2008, Cumartesi


Bawer ÇAKIR
Bu yazıyı yazmaya niyetlendiğimde kafamda uçuşan cümleler az biraz belliydi.

"Perşembe günü Lambdaistanbul hakkında açılmış olan kapatma davasının 6. Duruşması görülmüş, bilirkişinin olumlu raporu sonucunda sürdükçe süren, sündükçe sünen gereksiz dava sonuçlanmış ve derneğimiz faaliyetlerine “kapatılma” gibi sevimsiz bir urdan kurtulmuş bir şekilde devam etmiş olacaktı."
Beraberinde bir rahatlama da getireceğini tahayyül ettiğimiz bu “mutlu son” maalesef ki gerçekleşemedi. Ve biz de derin bir oh çekip koltuklarımıza yaslanamadık.

Bilirkişinin olumlu raporuna rağmen...

Evet, sevgili okur Türkiye’nin en eski LGBTT oluşumlarından biri olan ve çalışmalarını 1993 yılından beri sürdüren Lambdaistanbul’un dernekleşme serüvenine sevimsiz bir nokta konmak istendi.
Yerel mahkeme, bilirkişinin Lambdaistanbul lehine yazdığı rapora rağmen derneğin tüzüğünü hukuka ve ahlaka aykırı bularak kapatılmasına karar verdi.
Beklemediğimiz bir sonuç olduğu aşikâr olan bu karar Beyoğlu Sütlüce Adliyesi binası önünde birkaç dakikalık şoka neden olsa da Haliç’ten esen rüzgârın da etkisiyle yürüttüğümüz hukuk ve varoluş mücadelesine kaldığı yerden, tam gaz devam ettik. E ne de olsa şov devam etmeliydi, etti.
Adliye önünde yaptığımız basın açıklamasının ardından “feshedilen” dernek binamıza geldik ve uzun uzun konuştuk.
Hepimiz şaşkın, kızgın, heyecanlı ve bir o kadar da inatçıydık. Sanki kararı duyduğumuzda yaşadığımız o bir anlık umutsuzluk Sütlüce’den Taksim’e gelirken Haliç’in sularına dökülüvermişti.
Herkes büyük bir gayretle fikirler üretiyordu, izleyeceğimiz yol haritasına dair beyin fırtınaları yapmaya başlamıştık bile.
Çaylarımızı yudumlayıp, dilim dilim böreklerimizi yerken yerine gelen neşemiz giderek daha kararlı cümlelere, fikirlere dönüştürüyordu ağzımızdan çıkanları. Yüzyıllardır bize dendiği gibi “biz de insandık” ve karnımız doydukça aklımız daha iyi çalışıyordu.
Lambda'nın kapısı kapanmadı, faaliyetler sürüyor

Hemen hemen herkes telefonla konuşuyor, dost kurumlardan insanlara ve gazetecilere bilgiler, demeçler veriyor, Lambdaistanbul kültür merkezine gelen insanların "dayanışma ve birlik" kokan cümleleriyle moralimiz ve şevkimiz yükseliyordu. Sonunda haklı çıkanın bizlerin olacağını adlarımız gibi biliyorduk.
Lambdaistanbul’un ve o esnada dernekte bulunan bizlerin telefonları susmuyordu. Birimiz bianet’teki arkadaşlarımızı bilgilendirirken, bir diğerimiz Reuters Haber Ajansı’na demeç veriyordu.
Bir arkadaşımızın bir radyoya durumu anlattığı esnada bir diğerimiz Demokratik Toplum Partisi (DTP) Milletvekili Sebahat Tuncel ve Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) milletvekili Ufuk Uras’la konuşuyor ve Salı günü yapacağımız basın toplantısına katılımlarını istediğimizi iletiyordu.
Sayısız gazeteci ve muhabirle telefonla konuşurken o hareketlilikte giderek içimiz tarifi zor bir coşkuyla doluyordu.
İşinden, sınavlarından ya da çeşitli sebeplerden davayı izlemeye ya da sonrasında Lambda’ya gelemeyen arkadaşlarımız ise biraz buruklukla, biraz da olay yerinde olamamanın verdiği o garip hisle bizlerden bilgi alıyor, kimi bize moral veriyor, kimileri de ulaşabileceği ya da ulaştığı insanların isimlerini iletiyordu.
Kendi adıma söylemeliyim ki hayatımda hiç o denli yoğun çalışan bir iletişim ağı görmedim. Ve sanırım hiçbir arkadaşım da görmemiştir.
Kapı zili çaldı defalarca. Kapı açıldı bir o kadar. Basın duyuru metinleri, davaya dair “z raporu” niteliğinde metinler, ‘Lambda’nın kapısı kapanmadı, dernek faaliyetlerimiz sürüyor, bu yerel mahkeme kararı. Nihai bir karar değil’ şeklindeki milyonlarca açıklama, çalan telefonlar, endişeli sesler, güvenli sesler, hararet sebebiyle içilen sular, “arkadaşlar” ile başlayan ünlemli cümleler, fikirler, fikirler, fikirler… Ve giderek daha da kenetlenen, morallenen bizler...
Şu noktanın altını kalın bir çizgiyle çizmek gerekiyor: Lambdaistanbul kapatılmadı. Sadece yerel mahkeme derneğin feshine karar verdi. Bu da bize Yargıtay'a gitme yolunu açtı. Hani oldu ya Yargıtay da “kapatılsın” dedi. Sonrası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)…
Yani yıllardır hepimize açık olan kapıların zilini çalmaya devam edebiliriz. Ve emin olun size/bize o kapıyı açan birileri olmaya devam edecek bu süreçte.
Basının üstüne can simidi gibi atladığı “Lambdaistanbul kapatıldı” bilgisi kocaman bir sansasyon.
Bunda mutabık olduysak geçelim bizi nasıl bir sürecin beklediğine.
Derneğime dokunma


Evvela Lambdaistanbul’un avukatları temyiz için çalışmalara başlayacaklar. Yani bizi yine dava günleri bekliyor.
Sadece lambdaistanbul gönüllülerinin değil herkesin desteği gerek
Ama bu seferki “tatsız” deneyimimizden hareketle mahkeme günleri hepimiz adliye önünde olacağız.
Ayrıca bu süreçte bu karar üzerinden LGBTT bireylerin örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması ve dava sonucuna ve ardından gelecek sürece dikkat çekmek amacıyla “Derneğime dokunma” sloganıyla bir kampanya başlatacağız.
Bu kampanya sadece imza toplamayı değil durumu hem basın yoluyla tüm Türkiye’ye ve dünyadaki insan hakları savunucusu birey ve örgütlere duyurmayı, sadece Türkiye’de değil, Türkiye dışında da eylemlilikleri teşvik etmeyi ve sadece Lambdaistanbul için değil örgütlenmek isteyen herkesin bu hakkının gasp edilmemesini sağlamayı amaçlıyor.
Bu elbette sadece Lambdaistanbul gönüllüsünün emeği ve çabasıyla olmayacak. Olamayacağını da gördük. Bu yüzden herkesin desteği, fikri ve emeğine ihtiyacımız olacak. Hani daha önce de demiştim ya “kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!” diye. İşte tam da bu sebepten diyorum. Belki buradan hareketle örgütlenmelerimizin önündeki engellerin kaldırılması sürecini de başlatabilmiş oluruz.
Kötülükten iyilik doğar mı?
Yukarda saydıklarım uzun vadede gerçekleşecek planlar. Önümüzdeki günlerde ise yapılacaklar listesi şöyle:
3 Haziran 2008 Salı günü Taksim Hill otelde saat 11.00’de dava sonucu ve sürece dair geniş katılımlı bir basın toplantısı yapacağız. Sebahat Tuncel, Ufuk Uras, Perihan Mağden gibi isimlerin de katılacağı bu toplantıya, Amargi, Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Vakfı, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, Küresel BAK, Dur De Girişimi, DSİP, Barışarock İnisiyatifi, Antimiltaristler gibi çeşitli gruplardan temsilcilerin katılacağı bu toplantı hem Lambdaistanbul gönüllüleri dışındaki kişi ve kurumların tepkilerini basın ve kamuoyuyla paylaşmasına vesile olacak hem de “Derneğime dokunma!” kampanyasının da startını verecek.
7 Haziran 2008 Cumartesi günü ise “gasp edilen örgütlenme hakkımızın helvasını yiyoruz” temalı açıklama ile Galatasaray Meydanı’nda insanlara helva dağıtılacak. Bu eylem için aynı gün saat 13.00’de Taksim meydanındaki tramvay durağında toplanacak, açıklamanın ve helva dağıtımını yapılacağı Galatasaray Meydanına sessiz bir yürüyüş yapacağız.
Kötülükten iyilik doğar mı bilemem ama bu kararın belki de en iyi yanı LGBTT hak mücadelesinin sıklıkla gündeme geleceği olacak.
Kaldı ki haziran ayının son haftası, yani 23 – 29 Haziran 2008 tarihleri 16'ncısını düzenleyeceğimiz LGBTT Onur Haftası.
Eğer bu karar ve ardından gelen süreç etkili olursa 29 Haziran 2008 Pazar günü saat 15.00’te gerçekleştireceğimiz onur yürüyüşümüzün geçen yılın çok çok üstünden bir katılımla geçeceği mutemel.
Düşünsenize binlerce kişi İstiklal Caddesi’ni birkaç saatlikte olsa hayalini kurduğumuz bir arada yaşanabilen dünyaya çevirecek ve bu hayali canlı tutmak adına beton tarlaya tohumlar ekeceğiz.
Hazır yeri gelmişken belirteyim, 16. Onur haftası ile ilgili bilgi almak için organizasyon@lambdaistanbul.org adresini kullanabilirsiniz.
Güzel günler göreceğiz
Biliyorum size "solcu klişesi" gibi geliyor ama ben güzel günler göreceğimize, motorları maviliklere süreceğimize, Ayşe’nin Fatma’yı, Ahmet’in de Mehmet’i sevmesinin “genel ahlaka” aykırı olmadığının idrak edileceği günlere inanıyorum.
Travesti ve transseksüel arkadaşlarımın en temel insan haklarından mahrum bırakılmadıkları, insanca yaşam koşullarına sahip oldukları, kabahatler kanunu denen saçma yaptırımla hayatlarının zehir edilmeyeceği günlere de inanıyorum.
Ama biliyorum ki bu hayal ettiğimiz dünyayı dayanışmadan, birlik olmadan ve mücadele etmeden kazanamayacağız. Birbirimizin varlığına çok ihtiyacımız var. Ve bunun için önümüzde harika bir fırsat.
Gelin Lambdaistanbul hakkında alınan bu olumsuz karardan olumlu bir “yeni başlangıç” yaratalım ve “derneklerimize dokundurtmayalım.”
Yazımı tüm Lambdaistanbul gönüllülerinin sizlerin dayanışma dileklerinize ihtiyaçlarının olduğunu yazarak bitirmek istiyorum.
Nasıl yaparız, nasıl gideriz, hangi numaraları ararız diyenler için lambda'nın iletişim sayfasından faydalanabilirler.
Emin olun bir telefonunuzun, mailinizin ya da Lambda’nın kültür merkezine yapacağınız 5 dakikalık bir ziyaretin tüm arkadaşlarıma ve bana tahmin edemeyeceğiniz kadar olumlu etkileri olacaktır.
Dayanışma dolu bir hafta diliyorum… (BÇ/EZÖ)

Bawer Çakır

PAŞAM AÇILDI... VALLA


Bundan bir süre önce Paşam birahanesinin tekrar açıldığına dair bir duyuru yapmıştım. Maalesef araya bir sürü şey girmiş ve açılamamıştı o tarihte. Ama dün gece nihayet açıldı. Bütün ayı ve ayı severlere ayrıyetten sadece eğlenmek isteyenlere hayırlı olsun. Paşamın kapalı olduğu süre içerisinde nelere ve nerelere mecbur kaldığımızı bilseniz, ağlardınız.

Eskiden olsa güle oynaya gideceğimiz Roombar adında gerçek anlamıyla pavyondan bozma bir mekan açıldı bu boşluktan yararlanarak, duvarlar bordo kadife kumaşla kaplı. Çok gitmedik ama arkadaşlarla ne zaman gitsek aynı korkuyu yaşadık; kapıdan her an Uğur Dündar'ın içeri fırlayıp, arkada ağlak bir fon müziğiyle "İşte sayın seyircilerim, düşüşün sonu yok mu diye soruyorsanız, cevabı yok. Burası düşüşün son noktası. Türk eşcinsellerinin düştüğü bu acıklı durumu görün ve bundan kendinize ve sevdiklerinize ders çıkartın. Yetkililerden en kısa sürede bu insanlıkdışı durumu düzeltmelerini ve ayrıyetten aynı yetkililerden toplumumuzun yapı taşlarından biri olan Ayılarımızın daha rahat eğlenip şarkılar söyleyebileceği, her türlü ihtiyaçlarını giderebilecekleri bir yaşama alanını ivedikle kurmalarını istiyoruz" diyen ve arkada ben dahil umutsuz ve ağlak ifadeleriyle bizlerin görüntüleri... Dın dı dın dıı dın, dın dıı dın dıııı dın dın...

Neyse o günler sona erdi. Barış, Tekyön'ün eski işletmecisi açtı Paşam'ı. İyi de oldu. Kendisi herkes tarafından sevilen güvenilen bir arkadaşımız her açıdan desteklenmeye layık. Çok fazla bir değişikliğe gerek olmamasına rağmen, ciddi bir miktar para yatırdı oraya. Dekorasyonu falan değiştirdi, süper olmuş. Ellerine sağlık.

**********

Bu arada merak edenler olacaktır. Depresyon dönemi bitti bitecek. Bir kaç kez daha ıkınmam gerekiyor.

Annemin sol gözü çok şükür ışığı ve dolayısıyla renkleri tekrar algılamaya başladı, tedavi görüyor.

Sevgülümle ben en geç çarşamba günü vize onayı alıp alamayacağımızı öğreneceğiz. Gidemezsek de çok üzüleceğimizi düşünmüyorum, hayal kırıklığı mutlaka olacaktır ama çabuk atlatırız gibime geliyor.

Etrafımda daha az sorunlar yaşanıyor beni etkileyen, yani ayrılma yok, gerginlikler yok, kavgalar yok, dedikodu yok... Ohhhhhhhhh ne güzel hayat.

Bir taraftan tatil heyecanı başladı. Sevgilimle Temmuz'da Kuşadası'na gideceğiz. İlk kez birlikte tatil yapacağız. O şimdiden mayo falan alıyor. Sekiz mayomuz oldu. Lazımsa verebilirim çekinmeyin mesaj atın

Son olarak da bugünlerde bir reklam spotu beni mest ediyor. Mutlaka sizin de dikkatinizi çekmiştir: HER GÜN YİYORUM KENDİME GELİYORUM. Markanın ismi de ilginç Activya... Laçonya gibi. Komik...

18 Mayıs 2008 Pazar

HÜZÜNLÜ GÜNLER


Çok uzun süredir yazmadım. Kötüydüm demem yanlış olur. Daha çok bahar depresyonu gibi bir şey benimki ama emin değilim.
Dünyalar kadar sorunlar var etrafımda. Tutamıyorum kendimi bir şekilde kapılıyorum benim ve etrafımdakilerin sorunlarına... Kafamda kuruyorum bazı şeyleri gereksiz yere hüzünleniyorum, dertleniyorum, psikopata bağlıyorum...
Nerden başlayayım bilmiyorum, 1 Mayıs'tan mı, 17 Mayıs'tan mı her iki uçtada da beni çökerten çok şey yaşadım.
ORANTILI GÜÇ GÜÇ DEĞİLDİR, başka bir bok da değildir diyeyim başka bir şey demeyeyim. Doğulu mentalitesi bizimkisi, batıda da polis halkla karşı karşıya geliyor. Ama insana saygıdan mıdır nedir, örneğin bir İtalyan polisi gelip de yere düşen bir vatandaşının suratına Allah ne verdiyse deyip tekmelemiyordur, yani ben görmedim en azından.
Doğum günümü kutladık. Dostlarımla beraberdim, nerde çokluk orda bokluk olmadı, eğlendik, sarhoş oldum, geriye Recep İvedik kıvamında fotoğraflarım ve hoş anılar kaldı. Böyle günlerde ben hem çok sevinirim hem de kelimenin tam anlamıyla dibe vururum.
Çok ayrıntıya girmek istemiyorum, en azından şimdilik... İnsan iç dünyasını kaç kişiyle paylaşır? Diyelim ki tüm hayatı boyunca beş kişidir bu... Hayatımın 27 yılını yan yana geçirdiğim, birlikte büyüdüğüm, eğlendiğim, ağladığım, kavga ettiğim, dertleştiğim. Gelmeyeceğini bildiğim halde en çok ondan telefon bekledim, 'Doğum günün kutlu olsun abi, iyi ki doğdun, iyi ki abimsin, iyi ki kardeşinim' desin isterdim, tıpkı bundan on yıl önce her doğumgünümüzde, her yılbaşında, her bayramda, her bilmem neyde birbirimize dediğimiz gibi. Herkes bir yana o bir yana vardır ya, kardeşim benim için öyleydi. O gittiğinden beri hiç birşeyin tadı eskisi gibi değil. Ve günler aylar yıllar geçiyor, onun eksikliğini daha da çok hissediyorum.
Sevgilim eşim herşeyim şanslıdır ayrıyetten şu Sinan Çetin'in fenomenlerinden daha fenomendir. Bir kere beni buldu, yani gerçekten çok şanslı. Sonra mesela keşke yağmur yağsa der temmuz günü, bi bakarsınız yarım saat sonra tam da onun istediği kıvamda yağmur çiseler veya rüya görür, iş arkadaşıyla bilmem neyi konuşuyordur rüyasında ardından yatağın yanındaki komodinin üzerindeki telefonu çalar ve o konuşma gerçek hayatta da devam eder, konsere gider bir standta promosyon dağıtılıyordur ona cep telefonu çıkar... En son marifeti ise bir yurtdışı tatili. Bittabi yancısı olarak beni de götürüyor yanında sağolsun ;).
Vize işlemleri sırasında bir belge gerekiyordu. Kaymakamlığa gittim aile kütüğünü gösteren bir belge verildi. Anne baba şu adreste, abi şu adreste, kardeş ölü. O gün çok ağladım.
Önceki gün teyzem aradı akşam vakti. Teyzem aradı, 'Annen İstanbul'a geliyor' müjdesini verdi. Babamla tüm bir kışı geçirdikten sonra anneme umumiyetle hafakanlar basar, ve soluğu mutlaka İstanbul'da alır. Keşke öyle olsaydı. Bu seferki gerçekten çok kötü. Annemin ölümcül olmasa da yaşamını gerçekten çok kötü etkileyen tedavisi olmayan bir hastalığı var. Annemle buluştum ve bana bir gözünün görmediğini söyledi. Dün bugün çok kötüyüm.
Hayat her zaman eğlenceli değil, numaradan güldüğümüz, numaradan eğlendiğimiz günler de oluyor. Ama tecrübeyle sabit hepsi geçiyor. Geçiyor di mi?