16 Temmuz 2008 Çarşamba

ADO'NUN ARDINDAN

Sabahtan beri her yerim uyuşmuş durumda. Kötü haber aldım. Eskiden iyi arkadaş olduğum, daha sonra incir çekirdeğini doldurmayacak bir şey yüzünden bana küsen sevgili Adonis'in ölüm haberini aldım. Kahroldum...

Akşam Üsküdar'da bir kafeden çıkmış Ado, dışarıda onu bekleyen kimliği belirsiz kişiler onu tabancayla vurmuş. Çeşitli söylentiler var. Tehdit alıyormuş, savcıya şikayette bulunmuş, ailesi olabilirmiş...

Ado daha 26 yaşındaydı. Kıskanılacak derecede akıllı, yakışıklı, komik, pozitif, mantıklı, çalışkan, samimi, iyiliksever, ardniyetsiz. Allah'ın özene bezene yarattığı kullarındandı o. Her girdiği ortama mutluluk getirirdi, kahkahaları 500 metre uzaktan duyulurdu. Yaşından büyüktü çok büyük. Ama ölmek için çok küçüktü.

Eşcinseller açık hedef gibidir. Gece birisiyle tanışırsınız yolda barda bilmem nerede, eve veya otele gidersiniz, sabah kalktığınızda bir bakmışsınız cüzdanınız, elbiseleriniz ortada yok. Polise şikayet etseniz bir dert etmeseniz bir dert. Ki hırsızlık galiba şiddet açısından yaşanabilecek en hafif şey. Fiziksel şiddet, santaj veya cinayet. Bunların hepsi her eşcinselin hayatından en az bir kez teğet geçmiş acı hatıralardır.

Adonis'le birlikte öldürülen eşcinsel arkadaşımın sayısı 3. Birisiyle bir ara iş arkadaşıydım, biri ortama ilk adım attığım günde tanıştığım dünya tatlısı ve Adonis. Bu üç arkadaşımın dışında duyduğum o kadar çok kişi var ki ölen öldürülen, cinayete kurban giden... Eşcinseller bu anlamda o kadar tuhaf bir ruh hali içinde ki... Acı haberi bugün işyerindeyken aldım. Kimseye bir şey söylemedim. Söylesem o kadar çok şey açıklamam gerekiyordu ki, kendimi anlatmam, onu anlatmam, sorular, sorular sorular. Cevap veremeyeceğim vermek istemeyeceğim... Gözlerim doldu, ağlayamadım... Bizlerin hayatı biraz da böyle, en yakın arkadaşınıza, anne babanıza, kardeşlerinize, sevdiklerinizle paylaşamadığınız mutluluklar, hüzünler... Dışarıdaki kaç insanın arkadaşları tanıdıkları cinayetlere kurban gidiyor, soyuluyor, dövülüyor... Halbuki bizler için şiddet, hayatın doğal bir parçası sanki. İçimize akıtmak zorunda kaldığımız duygularımız, yaşantılarımız

Türkiye, eşcinsel cinayetlerini zaten yakından biliyor. Adam eşcinseldir öldürülür, ve haber öyle verilir ki, ölen sonunu hak etmiştir çünkü marjinaldir. Katil mağdur duruma sokulur çoğu kez. Öldürülen tahrik etmiştir... Ancak söylentiler doğruysa ve Adonis'i gerçekten ailesi öldürdüyse, ilk kez bir eşcinsel töre cinayeti ile karşı karşıyayız ne yazık ki.

Eğer bütün bu söylentiler doğruysa, ki bildiğim kadarıyla ailesi Adonis'in cesedine sahip çıkmamış, böyle ana baba olmaz olsun diyeceğim, içimden lanetler okumak geliyor ama neyi çözecekki. Adonis'i geri getirmeyecek lanetlerim, tıpkı o atılan kurşunun ailesine hüzünden başka bir şey getirmeyeceği gibi. Adonis gibi bir aslan parçasını herşeye ve herkese rağmen korumaları, kollamaları gerekiyordu. Çünkü onunla sohbetlerimizde kız kardeşini, ana babasını çok sevdiğini, onlar için hayatını gerçekten değiştirdiğini biliyorum. Şerefsiz bir serseri değildi Adonis, sorumluluk sahibi pırlanta gibi bir genç adamdı o.

Hayat bana bugün ve uzunca bir süre daha güzel gelmeyecek. Allah Adonis'e gani gani rahmet etsin. Günahlarını afetsin, mekanını cennet eylesin, sevenlerine de sabırlar versin.

13 Temmuz 2008 Pazar

BABAM VE BEN

Hayat garip bir şey... İnsanı nerelere sürüklüyor hiç kestirilemiyor. Dört gün İsviçre'desin, üç hafta hastane odalarında koridorlarda endişeli saatler geçiriyorsun,en güzel babalar günümü geçiriyorum, bir gün göklerde paraşütle süzülüyorsun, başka bir gün milli takımdan biriyle çene çalıyorsun, başka bir gün konserdesin...

Son bir bir buçuk ayın özeti aslında bu.

Benim yazı yazmayla ilgili bir sorunum yok sorunum bilgisayar başına oturmak istemememden kaynaklanıyor. Meslek olarak bilgisayarla yapılan bir işim olduğu için, haftasonları makine başına geçmeye bir türlü alışamadım. Bu yüzden gecikmelerim oluyor sevgili bloguma yazılar yazmam konusunda.

İnsan yaşlandıkça anne babasını daha çok seviyor galiba. Bende öyle oldu. Ben anne babamı 5 yaşından sonra tanıdım. Almanya'da işçi olarak çalışıyorlardı. Biz de abimle beraber ananemlerde kalıyorduk. Babamlar gurbetten geldiklerinde anneme abla, babama enişte diyormuşum, çünkü bütün dayı ve teyzelerim öyle diyordu... Neyse 5 yaşından sonra bizimkiler abimle beni Almanya'ya getirdi. Tabii çok zor oldu alışmam. Bolca altıma ettim. Çok dayak yedi. O zamanlar psikoloji hele çocuk psikoloji pek gelişmiş değil, iyi bir dayağın her türlü sorunu çözeceği öğütü veriliyordu anne babalara... Etkin bir yöntem, söyliiim.

Babamın çok az rastlanır bir hayat öyküsü vardır. Uzun hikaye, bilmiyordu babalığın nasıl bir şey olduğunu, kafasına vurula vurula öğrendi baba olmayı, ben de çok geç öğrendim bir babaya evlat olmayı...

Ergenlik dönemimde çok deliydim, şöyle söyliiim babamın gömleklerini kesip giyerdim. Niye? Çünkü bana uzun geliyordu. Evden sayısız kez kaçtım, babam kalp krizleri geçirdi...

Üç kardeştik, en farklısı bendim, beni ama hep bu farklılığımla sevdiler. Beni tornadan geçirmeye çalışmadılar. Duvarımda bir devrim liderinin resmi vardı üniversiteye giderken, babam bu ne dedi, ben daha cevap vermeden annem atıldı ne yani Michael Jackson'ın resmini mi assaydı...

20'sinden sonra duruldum galiba, güvendikleri dağa kar yağıyordu, benim annemleri korumam gerekiyordu... Onu da yaptım yıllarca, hiç isyan etmeden, hiç yorulmadan. Onlardan öğrendiğim gibi sabırla, sevgiyle, şefkatle...

Ama en çok kardeşimin mezarında anladım babamın bizi ne kadar çok sevdiğini... Tanrıya isyan ettiğinde, ben dururken niye küçüğümü aldın diye haykırdığında.

Babam ondan sonra gösterdi sevdiğini, sevebildiğini hem karısına hem bana. Abim yavşak çıktı. O ne sevgi istedi onlardan ne de sevgi verdi.

İşte bu yılın babalar gününde, annemin kaldığı hastanede babama iyi bir evlat olaraktan bir tekirdağ rakısı ve bir de cep telefonu hediye ettim. Babam son 10 yıldır, geçmiş yılların acısını çıkarırcasına, rahmetli kardeşime göstereceği sevgiyi de ekleyerek beni şımartır, doyurur beni sevgisiyle. Ancak bu babalar günüde bana teşekkür etti, iyi bir evlat olduğum için. Acccccayip gururlandım, hislendim...

Gecikmiş bir babalar günü yazısı oldu bu hesapta yokken. Çevremde bir çok arkadaşımın babalarıyla ilgili ciddi sorunu var. Babalara hata yapma hakkı tanınmıyor, sonuç da onların da bizden farkı yok, insanlar... Yazıyı bir türlü bitiremiyorum...

Baba seni seviyorum.