Hayat garip bir şey... İnsanı nerelere sürüklüyor hiç kestirilemiyor. Dört gün İsviçre'desin, üç hafta hastane odalarında koridorlarda endişeli saatler geçiriyorsun,en güzel babalar günümü geçiriyorum, bir gün göklerde paraşütle süzülüyorsun, başka bir gün milli takımdan biriyle çene çalıyorsun, başka bir gün konserdesin...
Son bir bir buçuk ayın özeti aslında bu.
Benim yazı yazmayla ilgili bir sorunum yok sorunum bilgisayar başına oturmak istemememden kaynaklanıyor. Meslek olarak bilgisayarla yapılan bir işim olduğu için, haftasonları makine başına geçmeye bir türlü alışamadım. Bu yüzden gecikmelerim oluyor sevgili bloguma yazılar yazmam konusunda.
İnsan yaşlandıkça anne babasını daha çok seviyor galiba. Bende öyle oldu. Ben anne babamı 5 yaşından sonra tanıdım. Almanya'da işçi olarak çalışıyorlardı. Biz de abimle beraber ananemlerde kalıyorduk. Babamlar gurbetten geldiklerinde anneme abla, babama enişte diyormuşum, çünkü bütün dayı ve teyzelerim öyle diyordu... Neyse 5 yaşından sonra bizimkiler abimle beni Almanya'ya getirdi. Tabii çok zor oldu alışmam. Bolca altıma ettim. Çok dayak yedi. O zamanlar psikoloji hele çocuk psikoloji pek gelişmiş değil, iyi bir dayağın her türlü sorunu çözeceği öğütü veriliyordu anne babalara... Etkin bir yöntem, söyliiim.
Babamın çok az rastlanır bir hayat öyküsü vardır. Uzun hikaye, bilmiyordu babalığın nasıl bir şey olduğunu, kafasına vurula vurula öğrendi baba olmayı, ben de çok geç öğrendim bir babaya evlat olmayı...
Ergenlik dönemimde çok deliydim, şöyle söyliiim babamın gömleklerini kesip giyerdim. Niye? Çünkü bana uzun geliyordu. Evden sayısız kez kaçtım, babam kalp krizleri geçirdi...
Üç kardeştik, en farklısı bendim, beni ama hep bu farklılığımla sevdiler. Beni tornadan geçirmeye çalışmadılar. Duvarımda bir devrim liderinin resmi vardı üniversiteye giderken, babam bu ne dedi, ben daha cevap vermeden annem atıldı ne yani Michael Jackson'ın resmini mi assaydı...
20'sinden sonra duruldum galiba, güvendikleri dağa kar yağıyordu, benim annemleri korumam gerekiyordu... Onu da yaptım yıllarca, hiç isyan etmeden, hiç yorulmadan. Onlardan öğrendiğim gibi sabırla, sevgiyle, şefkatle...
Ama en çok kardeşimin mezarında anladım babamın bizi ne kadar çok sevdiğini... Tanrıya isyan ettiğinde, ben dururken niye küçüğümü aldın diye haykırdığında.
Babam ondan sonra gösterdi sevdiğini, sevebildiğini hem karısına hem bana. Abim yavşak çıktı. O ne sevgi istedi onlardan ne de sevgi verdi.
İşte bu yılın babalar gününde, annemin kaldığı hastanede babama iyi bir evlat olaraktan bir tekirdağ rakısı ve bir de cep telefonu hediye ettim. Babam son 10 yıldır, geçmiş yılların acısını çıkarırcasına, rahmetli kardeşime göstereceği sevgiyi de ekleyerek beni şımartır, doyurur beni sevgisiyle. Ancak bu babalar günüde bana teşekkür etti, iyi bir evlat olduğum için. Acccccayip gururlandım, hislendim...
Gecikmiş bir babalar günü yazısı oldu bu hesapta yokken. Çevremde bir çok arkadaşımın babalarıyla ilgili ciddi sorunu var. Babalara hata yapma hakkı tanınmıyor, sonuç da onların da bizden farkı yok, insanlar... Yazıyı bir türlü bitiremiyorum...
Baba seni seviyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
çokkkkkk geç oldu bende babacığının babalar gününü kutluyorum sevgili deli ayı..
Yorum Gönder