30 Mart 2008 Pazar

DÜN GECE BİR AYI PARTİSİNDEYDİM... MAALESEF!


İnsanlar partiye niye gider, eğlenmek için. Ayılar bir partiye niye gider, bilmiyorum dostlarım ve bilen biri varsa da lütfen bir adım öne çıksın ve bana anlatsın.

İstanbulBear Club'ın aylardır çeşitli mecralarda duyurduğu bearnite dün gece Taksim'de Olimpia adında son derece şık bir mekanda gerçekleşti. Mekan gerçekten süperdi, ses düzeni, ışıklandırma, dekorasyon konusunda diyecek tek bir kelimem yoktu. Hatta DJ mükemmele yakındı. Hoş bizim ayılar bu tür müzikten anlamaz ama olsun acayip iyidi.

Hande Yener'in bakkal müziği döneminden kalma şarkıları çalınmadığı, Demet Akalın hamfendinin icra eylediği o güzelim pop parçaları bangır bangır ötmediği ve dünya starımız herşeyimiz Tarkan'ın ders niteliğindeki bir kurtçuktan nasıl kelebek olunur ayarındaki nameleri yüksek volümle terennüm edilmediği müddetçe bizim millet eğlenmez eğlenemez... İlla ki herşeyimiz alaturka olacak, barlarda bile...

Neyse biz partimize dönelim. Geceye gelenler çoktu ama mekan büyüktü, boş gibi göründü. Gelenlerin neredeyse tamamı mekana girer girmez sırtlarını duvarlara verdi. Sanki arkadan bir ayı çıkacak da onlara kötü bir şey yapacak korkusu taşıyorlardı. Pistte kendini bilmez ve gecenin öneminden habersiz bir kaç ayıcık da dans ediyordu. Onlar da bir süre sonra (ben de onlar arasındaydım nacizane) dans etmekten vaz geçti. İnsan kalabalık içinde görünmeden dans edebiliyor, ama koca bir pistin üstünde 130 kiloluk cüsseleriyle kelli felli adamlar çeşitli atraksiyonlar yaparak lömbür lömbür tek başına dans edince otaya siz de takdir edersiniz ki pek görülesi bir manzara çıkmıyor. Bütün gece herkeste tuhaf bir hava vardı. "Allahım ben niye buradayım, parti bir an önce bitse de Tekyön'e gidip eğlensek" türü düşünceler o kadar yoğundu ki, bu pişmanlıkları hissetmemek mümkün değildi.
Belki de Ayılar yapı itibariyle eğlenmeyi sevmiyordur bilmiyorum, ben de ayıyım eğleniyorum ama ben aynı zamanda deliyim. Belki de babam bir sütçüydü... Belki de parti anlayışları farklıdır ayıların, bearnite'ı düzenleyen arkadaşların bunu daha önce iyi hesap etmeleri gerekiyordu. Yani birilerini görevlendirip ortamı gerçekten ısıtmaları gerekiyordu. Yani kapı önünde durup bilet kesmek, tamam bu da bir görev ama bilet kesmekten, millet eğlendirilemedi. Ne bileyim adam akıllı bir şov düzenlenebilinirdi. Birileri çıkıp tıpatıp benzeri bir şeyler yapabilirdi, çıkanlar belki biraz rezil olurdu ama millet gülerdi, hoş vakit geçirebilirdi... Veya ne bileyim drag bearlar ortalıkta dolaşsaydı, millete sataşsaydı, dans etseydi, konfetiler atılsaydı... Bir parti olsaydı keşke dün gece ve millet daha saat bir olmadan, sanki her gün yapılan bir etkinlikmiş gibi sıkıldıkları için adeta kaçmasaydı...

Bir de tabi Mr. Bear seçimi var ki akıllara seza... Herşeyden önce böylesine bir güzellik yarışmasının düzenlenmesi Türkiye Ayıları'na yakışır, neden çünkü onlar bir örgütlenme, yıllardır sürdürdükleri iyi kötü bir çizgi ve de varlık var. Amma İstanbulBearClub da neyin nesi, böyle bir yarışma düzenleme hakkını nerden ve kimden alıyor. Bu olayın bir yönü, diğer taraftan geçen senenin de birincisi olan zatı muhteremin bu sene de birinci olması, Türkiye gibi ayı cenneti bir ülke için utanç verici.. Hoş sadece üç aday yarışmaya katılırsa olacağı bu ama olsun. Yani geceyi, yarışmayı düzenleyenler, bence başka bir adayı birinci ilan edebilirlerdi. Daha şık olurdu. Yine de, bu gidişle, Mr. Bear 2007-08-09-10-1...'u canı gönülden tebrik ederiz milletçe, başarılarının devamını dileriz, onu bizler var ettik bunu da aklından çıkarmasın!

Sonuç olarak, bu tür etkinlikleri ne kadar kötü ve iyi hazırlanılmamış olarak yapılsa da desteklemek gerekiyor arkadaşlar. İyi niyetli bir girişim olduğundan şüphe etmediğim dün geceki bear partinin üste sıraladığım ve bir bölümünü de yazmadığım onlarca eksiği vardı ama olsun yine de bu tür etkinlikler daha da büyüyerek devam etmeli. Benimki dost acı söyler ayarında bir yazı. Geceyi düzenleyenler bu yazıyı okursa yazdıklarımı bu doğrultuda algılamaları gerektiğini dilerim. Morallerini bozmasınlar, seneye mutlaka daha iyi olacak. Varlığımızın ve daha da önemlisi görünürlülüğümüzü ve gettolaşmamamızı bu tür etkinliklere borçluyuz.

SONUNDA NİHAYET...


Bir blog sahibi olmak ne kadar zor bir şeymiş anlatamam. İlk yazımı yazdım. Sevgili arkadaşlarımdan gayet iyi tepkiler aldım. Bu arada İçimdeki Ayı ile tanışma fırsatı buldum. Benim için hoş bir sürpriz oldu. Asıl ilginci uzun süredir görüştüğüm bir arkadaşımın DİAGONAL olarak blog alaminde yer alması, zaten İçimdeki Ayı ile tanışmama o vesile oldu.

Cahillik gerçekten kötü bir şeymiş bu arada bunu tekrar idrak etmez zorunda kaldım. Bloguma bir türlü girip yazı yazamıyordum bugüne kadar. Yanlış bir şeyler yapıyordum sürekli. Neyse ki Diagonal ve İçimdeki Ayı'nın yardımları sayesinde sorunu çözdüm.

İnsan bilmeyince cidden bazen aptalca şeyler yapıyor. Ben de çok yaptım...
Umarım bir daha bu kadar uzun süre yazmamazlık etmem. Çünkü garip bir şey bu... İnsanın bloguna karşı garip bir sorumluluğu oluşuyor. Büyütmen gerek bir varlık var önünde, senin yarattığın, senin can verdiğin, güdük kalmasını istemediğin...
DeliAyı

24 Mart 2008 Pazartesi

KISKANDIM DA BAŞLADIM


Yazı yazmak kusmak gibi bir şey. Kötü bir şey yersiniz, mideniz kaldırmaz, çok yersiniz vücudunuz istemez... Kusmak istersiniz. Aslında gayet iğrenç bir eylem olan kusmak, sizin rahatlamanıza yardımcı olur o an. Böyle bir şey belki de yazı hadisesi.
Türkiye'de yaşayan bir eşcinselin hayatının ne kadarı iyi ne kadarı kötü ortada, maalesef daha da beter bir hal alıyor...
Bir de paylaşamıyoruz hayatımızı veya çok dar bir alanda paslaşıyoruz. Yaşıyor yaşıyor ve yine yaşayıp her şeyi içimize atıyoruz. Hayatımızı paylaştığımız onlarca kişi varken, içimizi açabildiğimiz kaç dostumuz var?
Yazıya sarılmak belki de bu durumda en iyi çözüm. İçinizdekini hoyratça döküp, hiçbir şey ve kimseden korkamadan, çekinmeden yüreğinizi dökebiliyorsanız bundan daha iyisi Şam'da neydi unuttum...
Bendeniz eşcinsellerin tanıştığı sitelere oldum olası pek ısınamamışımdır. En güzel resminizi koyuyorsunuz ama yüzünüzü gizleyerek, sonra Galata Köprüsü'ndeki amatör oltacılar gibi saatlerce, günlerce bekliyorsunuz, mümkün olduğunca büyük bir bear 5 bin kilometre öteden size 'woof, grrrrr' falan diyecek siz de havalara uçacaksınız.
Söylemesi ayıp iyi bir hit'im olmuştur hep, ama nereye kadar. İki üç tane sağlam dost edindim sağdan soldan, habire beni ülkelerine davet ediyorlardı. Ben de erkekliğime laf söyletmemek için 'Daha geçen hafta Paris'teydim, patronum izin vermez şimdi' veya 'Tüh daha iki gün önce New York için tatil rezervasyonumu yaptırdım ama söz gelecek yaz mutlaka size Roma'ya geleceğim' derdim dostlarıma. Acı bir şey bu. Çok sevdiğiniz dostlarınız var dünyanın bilmem neresinde ama yüz yüze görüşemiyorsunuz çünkü cep delik cepken delik...
Bu siteler sayesinde birileriyle tanışmadım mı, tanıştım ama hepsi hüsranla sonuçlandı. Ya yanlışlıkla bir başkasının resmini koymuşlar sitelerine, ya da süper bir kahramının hayatından alıntılar yaptılar. Güldüm hep ağlanacak halime...
Neyse ki sevgilim, eşim her şeyim bu tür sitelerde varlık göstermemi istemedi. Ben de tüm profillerimi sildim, kapattım. Ne yalan söyleyeyim nadiren özlüyorum o profillerimi ama gerçekten çok nadir.
Sonra iki hafta önce nette dolanırken İÇİMDEKİ AYI'NIN blogunu gördüm. Kıskandım hem de çok kıskandım. İnanılmaz keyifli yazılar var, beğendiği ne varsa bizlerle paylaşıyor haaarika dedim havalara uçtum, yerime oturdum okumaya devam ettim.
Türkiye'de eşcinsellik ve eşcinsellerin durumları konusunda az çok kafa patlatan bir ayı olarak benim de bir blogum olsun istedim. İyi mi ettim bunu zaman gösterecek.
Açıkcası tam olarak blogumda neler yayınlayacağımı bilmiyorum. Genel eleştirilerim var onlar girer mutlaka, safe sex kesinlikle olacak, AIDS araştırmaları vesaire... İzlediğim filmlerin hafif tanıtımları, sıkı bir kitap okuru olarak, beğendiklerimi paylaşacağım. Barlarda çalan müziğin dışında müzik türlerinin de var olduğunu hatırlatmak istiyorum sizlere biraz rock, biraz oldies, az biraz Türk sanat müziği ve türküler belki.

Son söz olarak, çoğunlukla çifte yaşamlar sürdürmek zorunda kalan biz eşcinseller için hayat gerçekten çoğu kez kötü davranınyor. Ama en kötüsü ne biliyor musunuz, kusamamak... Herkesi kusmaya davet etsem acaba çok mu ayıp etmiş olurum...

deliAYI